4 Mart 2014 Salı

“Para, kasa, masa, adım iktidar!”

Yahu Allah aşkına bu ne dünya sevgisidir böyle?.. Dün “Sabır-savaş-zafer, adım Müslüman!” diye sokaklarda bağıranların bir kısmı, şimdi “Para, kasa, masa, adım iktidar!” deyip ruhlarını “devlet”in ahtapot kollarına teslim ediyor. Nerde kaldı o “İslamî gençlik” heyecanı, nerde kaldı Hazreti Ömer’den bile bir gömleğin hesabını soran kıyam kültürü?


“Siyasal İslam” sistem dışında kalmanın sağladığı avantaj sayesinde etkileyici bir dinamizm yakalamıştı. Şimdi görünen o ki her hataya boyun eğecek kadar uysallaşmış, uyutulmuş ve sisteme entegre edilmiş. Ne uğruna? Son tartışmaların siyasî ve hukukî boyutu bir yana, dindar-muhafazakâr insanların üzerinde düşünmesi gereken hayatî bir konu var: Yolsuzluk, rüşvet, yalancılık, usulsüz mal edinme, kirli ve kaynağı belli olmayan paralarla servet sahibi olma gibi günahları dinî referanslarla bertaraf etmeye çalışma talihsizliği. Ne hazin bir imtihandır bu Allah’ım! Korkunç bir akide tahrifi ile karşı karşıyayız maalesef. Hz. Muhammed, “Haram da bellidir, helal de bellidir.” dedikten sonra, bu ikisinin ortasında “şüpheli şeyler” olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Ondan da sakının!” Daha ötesi var mı? Mesele sadece seçim kazanmaktan ibaret değil ki! Ya kaybettiğimiz hesap verme ve hesap sorma şuuru? Ya hayatı istikamet üzere yaşamak ahdi?


Allah’ını seviyorsan...


Maalesef Başbakan Erdoğan’ın keskin dili, hem kendine, hem ülkeye zarar veriyor. Kürsüye çıkınca adeta kendinden geçiyor ve toplumun her kesimine ağza alınmayacak laflar söylüyor. Taşıdığı makamın sorumluluğunu arada bir hatırlıyor olsa gerek ki, “Ben 77 milyonun tamamını seviyorum.” gibi laflar etmeyi ihmal etmiyor. Ah keşke öyle olsa! Ne yazık ki sarf ettiği asabı bozuk cümlelerin içinde ne sevgi esintisi var ne saygı kırıntısı.


Elinizi vicdanınıza koyun ve şu soruya cevap verin lütfen: Erdoğan’ın hakaret etmediği, aşağılamadığı, azarlamadığı bir kitle kaldı mı Türkiye’de? Kendi siyasî çekirdek kadrosu hariç! Sağcılar, solcular, ateistler, iş dünyası, medya, yazarlar, gazeteciler… Tek bir ölçüsü olduğu anlaşılıyor: Kendisine taabbud derecesinde itaat. Böyle bir şeyin ne dinde yeri var, ne siyasette. O yüzden herkese hakaret ediliyor pervasızca.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder