28 Şubat 2014 Cuma

YENİ İMHA PROJESİ

İmha Projesi'nin yeni ayağı: Orta Afrika Cumhuriyeti VİDEO- FOTO GALERİ
 
ORTA AFRİKA CUMHURİYETİ DOSYASI
 
(NEO-COLLONIALISM, İSLAM DÜNYASI VE AFRİKA)
Ana Başlıklar
  • Orta Afrika Cumhuriyeti (Demografik Veriler)
  • Krizin Nedenleri
  • Krizin Aktörleri
  • Makro Perspektif
  • Mikro Perspektif
  • Sömürgecilik
  • Neo-Sömürgecilik
  • Ulusalcılık
  • Küresel Sistem ve İslam Dünyası
  • Krizin Ekonomik Nedenleri
  • Krizin Dini/İdeolojik Nedenleri
afrika-harita-kucuk_1.jpg
ORTA ARİKA CUMHURİYETİ HAKKINDA GENEL BİLGİLER
Resmi Adı:  Orta Afrika Cumhuriyeti:
Fransız Sömürüsü Döneminde Adı: RépubliqueCentrafricaine,
İslami Adı: Biladus Sudan
Başkenti: Bangui
Nüfusu: 5.2 milyon
Önemli Şehirleri: Bangui, Bimbu, Berbérati, Carnot
Yüzölçümü: 620.000 km (Türkiye’nin % 80’i büyüklüğünde)
Etnik Yapı: %33Baya, %27 Banda, % 27 Mandja, % 13 Sara, %10 Mhoum
Ortalama Yaşam Süresi: 39 yıl
Dil: Resmi dili Fransızca, Ulusal dil Sangho, ve çeşitli yerel diller
Din: % 25 Müslüman,  % 50 Hristiyan, % 25 Animist (Yerel Dinlere İnananlar)
Yönetim: Laik Cumhuriyet
Son aylarda İslam Dünyasının neredeyse her yerinde Müslüman halka yönelik soykırım niteliğindeki saldırılar artık İslam Dünyasını imha projesine dönüşen3. Dünya savaşını ifade etmektedir. İslam dünyası ile Batı arasındaki yerel diktatörler ve işbirlikçilerin, Hristiyan halkların, Budistlerin ve diğer aktörlerin kullanılması ile yürütülen direk savaş ve vekâlet savaşının etkilediği insan sayısı ve coğrafi alan genişliği 1. ve 2. Dünya savaşlarının neredeyse aynısıdır. Zaten bu katliamların ve karışıklıkların yaşandığı siyasi haritalar sürekli krizleri yeniden üretmek amacıyla Batılılar tarafından çizilmiştir.  Bu dosya son aylarda dünyanın gözleri önünde ve Fransa’nın garantörlüğü ve desteği ile Müslüman toplumun diri diri yakıldığı, köylerin ve kasabaların tarumar edildiği Orta Afrika Cumhuriyeti hakkındadır.
Orta Afrika Cumhuriyeti Kuzeyde Çad, Kuzeydoğu ’da Sudan, Doğu’da Batı destekli Hristiyan Sudan, Güneyde Demokratik Kongo ve Kongo, Batı’da ise Kamerun’un bulunduğu denize sınırı olmayan bir Afrika ülkesidir. Yaklaşık üç bin yıl önce Kamerun ve Sudan bölgelerine yerleşen Ubangian dili konuşan kabilelerle Bantu dili konuşan kabilelerin bölgeye yerleşmesi ile günümüzde Orta Afrika Cumhuriyetinin yerlileri bölgede yaşamaya başlamışlardır. Afrika’nın sahip olduğu dilsel ve etnik çeşitlilik bu ülkede de mevcuttur ve ülkede 80 ayrı dil konuşan 80 ayrı etnik grup yaşamaktadır. Afrika’nın tüm zenginlikleri gibi etnik ve dilsel zenginliği de fakirlik ve sefaletinin nedeni olmuştur. Müslümanların Doğu ve Orta Afrika’ya yerleşmeleri 10. asra denk gelmektedir. 1885 yılına kadar Orta Afrika Cumhuriyetine Batılı sömürgecilerin etkisi bulunmamaktadır. 1885 yılında bölgeye gelen Fransız, Alman ve Belçika sömürge güçleri Afrika’yı paylaşmış ve Fransa 1894 yılında bugün Orta Afrika’nın başkenti olan Bangui bölgesine askeri karargâhlarını kurup ülkenin sahibi olduklarını ilan etmişlerdir. Fransa’nın bölgeyi işgali son Biladu’s-Sudan Devleti lideri, Müslüman komutan Rabih b. Zübeyir’in direnişi ile karşılaşmıştır. Osmanlı Devletinin birçok bölgede saldırılara uğraması ve gücünü iyice kaybetmiş olması, sömürgeci güçlerin birkaç yüz yıl boyunca keşfettikleri kıtalardan elde ettikleri zenginliklerle edindikleri iktidar ve servet nedeniyle iyice güçlenmiş olmaları ve bölgede kendi iradesiyle ortaya çıkan liderlerin gücünün zayıflığı gibi nedenlerle Rabih’in ordusu 22 Nisan1900 yılında Kuseri savaşında mağlup edilmiştir. Fransızlar Rabih’in cesedini Kuseri nehrine atıp kesik başını şehirde dolaştırdıktan sonra 2014 yılında Fransız neo-Sömürüsüne karşı duracak Müslümanlara ders olması için şehrin meydanına asmışlardır. 
rabih-bin-zubeyrin-basi-22-nisan-1900-inca_1.jpg
Rabih Paşa Mısır Sudan’ının Avrupalılar tarafından işgal edilmesine karşı mücadele eden Mehdi hareketi ile de yardımlaşmış, ancak iki anti-emperyalist direniş gücü de kısıtlı askeri imkânlar nedeniyle başarıya ulaşamamıştır. 1902 yılından sonra Afrika’da Osmanlının hiçbir hâkimiyeti kalmamıştır. Artık Müslümanların hâkim olmadığı Afrika’ya kan ve gözyaşı hâkim olacaktır.
Yıl 2014: Orta Afrika’da Hristiyan Milisler tarafından diri diri yakılan Müslümanlar (+18)
Fransa 1910 yılında Çad bölge sömürge merkezini kurarak Orta Afrika bölgesini de Çad, Orta Kongo ve Gabon’un da dâhil olduğu dörtlü “Fransız Ekvator Afrika Federasyonuna” bağlamıştır.Orta Afrika’nın klasik tarz işgali ve sömürüsü 1958 yılına kadar devam etmiş 1960 yılında ise politik ulus devlet mantığına göre ülke neo-kolonyal yönetim bazında bağımsızlık kazanmıştır. Ancak aradan geçen 40 yılda ülke halkına yönelik asimilasyon politikaları halkın tümünün Fransızca konuşup yerel dinlere inanan ciddi oranda insanın da Hristiyanlaşmasına neden olmuştur. Fransa’nın ülkeye bağımsızlığı bahşetmesi hem klasik sömürünün gereksiz masraflarından kaçınmayı hedeflemiş olması hem de Naziler tarafından yerle bir edilen Fransa’nın sömürüyü askeri güç ile devam ettirecek kudreti yitirmiş olması dolayısıyladır. 2. Dünya savaşı sonrası galip ülkeler tarafından yeniden dizayn edilen “Yeni Dünya Sistemi” artık işgal ve sömürü projeleri için güçlü ülkelerin zayıf ülkeleri nezaketle ve diplomatik araçlarla ezdiği iddia edilen kurum olan Birleşmiş Milletleri kullanacak ve ulus devlet temelli politik form tüm Afrika’nın dekolonizasyon sürecinin sembolü haline gelecektir. Orta Afrika Cumhuriyeti 1960 yılında klasik Fransa işgalinden neo kolonyal döneme geçmiş bir Afrika Ulus Devletidir. Tıpkı diğer birçok Afrika ülkesinde olduğu gibi bu ülkede de Fransa tarafından sömürü dönemleri boyunca hem ülkede hem de Fransa’da önemli eğitim kurumlarında yetiştirilmiş elitler Fransa’nın çıkarlarını fiziki sömürü sonrası korumaya devam etmişlerdir.
1960 yılında ülkeden çekilen Fransa, Orta Afrika Cumhuriyeti’nin yönetimini Müslümanların ele geçirmesini engellemek için 1958 yılından itibaren Katolik misyonerler tarafından eğitilenBarthelemyBoganda’ya (4 Nisan 1910 – 29 Mart 1959) devretmiştir.[1]  1 Aralık 1958 yılında Charles de Gaulle ile görüşen Boganda’nın şartları Fransa tarafından kabul edilmiş ve kendisi Orta Afrika Otonom bölgesinin ilk cumhurbaşkanı olmuştur. 1938 yılında Boganda Orta Afrika bölgesinin ilk Roma Katolik Rahibi unvanı almıştır.[2]Boganda Afrika’nın bu bölgesinde bu döneme kadar Hıristiyanlığın izlerine çok az rastlanıldığını ve tıpkı sömürenlerin dili gibi sömürenlerin dininin de Afrika’ya neo kolonyal dönemlere yatırım olarak işgal dönemlerinde aşılandığını sembolize eden önemli bir figürdür.
boganda-inca_1.jpg
BarthelemyBoganda’ya (4 Nisan 1910 – 29 Mart 1959)
 
Boganda 2. Dünya Savaşı sırasında Fransa adına birçok görev alacak kadar Fransa’ya yakın bir liderdir. Ancak aynı liderin savaş sonrası oldukça farklı bir kimlik ile sahneye çıkması gayet şaşırtıcıdır. Savaş sonrası ülkesine dönen Boganda Fransız sömürüsüne karşı en ateşli konuşmaları yapan lider olarak ön plana çıkmıştır. Sömürge halkları kendi özgürlük savaşçılarının da bizzat sömürgeciler tarafından eğitilip destelendiğini aradan geçen 60 yıl sonra öğreneceklerdir. Belki de şu an bu halkların büyük çoğunluğunun bilmediği gibi hiç öğrenemeyeceklerdir. Boganda 29 Mart 1959 yılında bir uçak kazasında yaşamını yitirmiştir. Yerine yine misyoner eğitimden geçirilmiş kuzeniDavid Dacko (24 Mart 1930 – 20 Kasım 2003) geçmiştir.
president-d-dacko-stamp-inca_1.jpg
David Dacko (24 Mart 1930 – 20 Kasım 2003) Bağımsız Orta Afrika’nın İlk Cumhurbaşkanı
 
Orta Afrika Cumhuriyeti 6 yıllık Dacko iktidarının ardından Albay Jean-Bédel Bokassa tarafından düzenlenen bir darbe ile monarşi yönetimine geçmiştir. Albay Bokassa 20 Aralık 1979 yılında ise tekrar David Dacko tarafından yapılan bir darbe ile devrilmiştir.
bokassa-colored-inca_1.jpg
Ülkede kronolojik olarak aşağıdaki iktidar değişimleri sürekli kendini yeniden üreten problemlerle beraber devam etmiştir.
  • 20 Eylül 1981 General André Kolingba darbesi
  • 1992 Çok Partili Döneme Geçiş
  • 15 Mart 2003 General François Bozizé darbesi
  • 27 Aralık 2012 Seleka iktidarı
2003 yılında iktidara gelen Bozize düzenlenen seçimlerde oyların %64’ünü alarak seçimi kazanmıştır. Ancak Bozize’nin hile yaptığı iddiaları üzerine liderliğini MichelDjotodia’nın yaptığı Birlik için Demokratik Güçler Birliği (union of Democratic Forcesfor Unity) (UFDR), seçimlere itiraz etmiş ve Müslüman katliamına dönüşen çatışma başlamıştır. UFDR güçleri Convention of Patriots for Justice and Peace (CPJP), People's Army forthe Restoration of Democracy (APRD), ve Movement of Central African Liberators for Justice (MLCJ) isimli grupların birleşiminden oluşmuştur. Bu grupların tümünün oluşturduğu ittifak medyada sürekli ismi geçen “Seleka” ittifakıdır. Bu grupların siyasi arenada mücadelelerine rağmen iktidarı elinde bulunduran Bozize cuntası seçim hileleri ile iktidarını korumaya devam etmiş ve yer yer silahlı çatışmalar gerçekleşmiştir.
ghndghng_1.jpg
Kasım 2006 tarihinde Fransa tarafından desteklenen Bozize yönetimi ülkenin bazı şehirlerini elinde tutan Müslüman yoğunluklu Seleka güçlerine karşı sömürgeci ülkeden destek istemiş[3] ve Fransız Mirage jetleri bölgedeki birçok hedefi bombalayarak hükumete destek olmuştur.[4] Aynı Fransa’nın şu an ülkede istikrarın yeniden sağlanması için hiçbir girişimde bulunmaması ülkedeki Müslüman nüfusun tamamen yok edilmesine yönelik planın bir parçası olarak görülüyor. Silahlı çatışmalar Aralık 2012’de ülkenin her yerine yayılmış, eski muhalif grupların yeni güçlenen bazı muhalif güçlerle birleşiminden oluşan ve yerel dilde “Koalisyon” anlamına gelen “Seleka” güçleri ülkenin başkentini ele geçirerek Michel Djotodia’yı devlet başkanı olarak atamıştır. Ancak Fransa Afrika ülkelerinin ve Batı ülkelerinin desteği ile Seleka güçlerine karşı Barış Birliği adı altında işgal gücü konuşlandırmış, İngiltere de Fransa’ya destek olmuştur. Belçika ve Amerika da hava gücü desteği ile Afrika’nın Brundi başta olmak üzere birçok ülkesinden işgal güçlerini Müslüman nüfusu etkisiz hale getirme operasyonuna destek amacıyla Orta Afrika Cumhuriyetine taşımıştır. Gerçek şu ki Seleka sadece Müslümanlardan oluşan İslamcı bir yapı değildir ve ülkede Hristiyanların bugün binlerce Müslümanı öldürüp yaraladığı katliama meşruiyet sağlamak amacıyla bahane olarak kullandıkları bazı münferit saldırıları Seleka kontrolünde olmayan ve olayları tırmandırmak isteyen gruplar yapmışlardır. Bu gruplar da büyük oranda devrik lider Bozize tarafından desteklenmektedir. Fransa ise ülkede devrik diktatör Bozize’yi tekrar iktidara getirmek ya da en azından çıkarlarını koruyacak bir Hristiyan lideri iktidar yapmak amacıyla ülkede katliamı teşvik etmektedir.[5]
Orta Afrika bağımsızlığının 56 yılının 31 yılında askeri cuntalarla yönetilmiştir. Ordunun ülke siyasetinde oldukça etkili olduğu ülkede Müslümanlara yönelik katliamların da uzun yıllar Fransa tarafından desteklenen ordu tarafından işlenmesi olayın uluslararası boyutunu gündeme getirmektedir. Şu anda ülkede yaşanan katliamda büyük etkisi olan, darbe ile başa gelen ve Dusseldorf’da elmas kaçakçılığı yaptığı için gözaltına alınan Bozize 2003 yılında yapılan seçimlerde en önemli iki rakibine ülkeye girme yasağı getirmiş ancak seçimlere bir ay kala yasağı kaldırmıştır. Böylece rakiplerini eleyen Bozizeaynı zamanda demokratik bir seçim yapıldığı izlenimi vermiştir.
 
Sudan İlişkisi
Bilindiği gibi 31 milyon nüfusa sahip olan Afrika’nın en büyük 3. ülkesi Sudan Batılı ülkeler tarafından önce devlet başkanının insan hakları ihlali yaptığı iddiasıyla Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) sevk edilmesi ve ardından da yoğun bir insan hakları ve medya kurumları merkezli propaganda sonrası 2’ye bölünmüştü. Ülkede sayıları 4.5 milyon olan Hristiyanlara ayrı bir devlet hakkı tanıyan uluslararası toplum Hindistan’da sayıları 350 milyonu bulan Müslümanların devlet talebi bir yana en temel insan hakları taleplerine bile göz yummakla eleştirilmektedir. Sudan’da, Güney Sudan Hristiyan devletini kuran Batılı güçler ve Afrika’nın sömürgeci ülkeleri Mısır Hıristiyanlarını silahlandırıp ekonomik anlamda müreffeh yapmıştır. Aynı güçler Etiyopya’da Hristiyanları iktidarda güçlendirip Ogaden’i Hristiyanlaştırmış, Nijerya’da Hristiyan güçleri iktidara getirmiş, Somali ve Kenya’da İslami hareketleri etkisiz hale getirmek için işgaller organize etmiş, Mali’de İslami hareketin iktidarını engellemiş, Çad’da yakın gelecekte ortaya çıkacak benzer problemler için hazırlıklarını neredeyse tamamlamıştır.
 
harita-inca_1.jpg
Müslüman bir Liderin Kanlı Bedeli
"Vurun onlara… Vurun ve yakın evlerini, kentlerini mescitlerini… Ta ki anlasınlar bir Hristiyan’ın bile yaşadığı ülkelerde Müslümanların iktidara gelmesinin bedellerini…"
Bu sözler Nijerya, Etiyopya ve Kenya’da yaşanan çatışmayı özetlemektedir.Michel Djotodia’nın iktidarını diğer birçok darbe yönetiminin iktidarından farklı yapan tek şey kendisinin 1949 doğumlu bir Müslüman olmasıdır. Seleka hareketi her ne kadar Müslüman çoğunluklu bir yapılanma olsa da farklı dinlerden birçok mensubu da bulunmaktadır. Dosyada aktarılan bilgilerden de anlaşılabileceği gibi Orta Afrika Cumhuriyetinde yaşanan çatışma kabile ilişkilerinin, dış güçlerin, dini akımların ve çıkar çevrelerinin tümünün etkili olduğu bir krizi yansıtmaktadır. Orta Afrika’daki kriz her ne kadar Müslüman halkın acımasızca modern dünyanın gözleri önünde katledilerek yüz yıllardır yaşadıkları ülkeden kovuldukları bir çatışmaya dönüşse de krizin başlangıcında bir Müslüman-Hıristiyan çatışmasından daha fazla tansiyon unsurunun varlığı göz ardı edilmemelidir. Ancak bu çatışmada da dikkat edilmesi gereken temel nokta günümüz aktörlerinin yaptığı hak ihlalleri ve katliamlar değildir. Asıl odaklanılması gereken nokta yaşanan krizlerin ve problemlerin temellerinde sömürge yönetimlerinin problemleri sürekli üretecek şekilde dizayn ettikleri sınırlar ve ulus devletlerin varlığı, sürekli bu ülkelerde dini ve demografik sistemi değiştirecek müdahaleleri ve bu ülkelerin zenginliklerini post-modern sömürü yöntemleriyle yağmalamaya devam etmeleridir.
Özellikle Müslümanların nüfus oranının az olduğu ülkelerden Myanmar ve Orta Afrika Cumhuriyetinde devam eden katliamların ülkede Müslüman varlığını çıkarlarına uygun görmeyen eski koloni güçlerinin tamamen İslamsız bir ülke politikaları ile alakalı olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Kendilerine “Anti Balaka” (Kılıç Karşıtı) ismi verilen Hıristiyan militanların ülke Müslümanlarına yönelik giriştikleri saldırılar tamamen bir etnik temizliği amaçlamaktadır. BM ve Fransa ise Afrika Hristiyanlarının tıpkı Balkanlarda yapıldığı gibi Müslüman nüfusu etkisiz hale getirmeleri için kendilerine gereken zamanı tanımak ve bu sürede Müslümanları kontrol altına almaktır.
BM askerleri: Katliam Bekçileri Mi?
Yakılmakta Olan İnsanların ve Evlerin Göstermelik Koruyucuları
BBC’ye konuşan bir Fransız komutan Fransa’nın çatışmalarda Müslümanları silahsızlandırıp Hristiyanların silahlarına ve anti Balaka militanlarına dokunmayarak katliamı desteklediğini şu sözleriyle itiraf etmiştir.
Müslümanları silahsızlandırmak Hristiyanları silahsızlandırmaktan daha kolaydır. Çünkü Müslümanlar Hristiyanlara göre coğrafi açıdan daha dağınıklar.[6]
yanmakta-olan-bir-muslumanin-evini-korumayan-fransiz-askeri-3-ocak-2014-inca.jpg
Yanan Müslüman evlerini koru(ma)yan bir Fransız askeri
 
Görüldüğü gibi Fransa ülkede katliamı yapan çoğunluk Hristiyanlara herhangi bir müdahalede bulunmazken ve hatta onları desteklerken Müslümanların silahlarına el koymaktadır. Aşağıdaki videoda da Fransız askerlerin Müslümanların evlerindeki bıçakları bile aldığı gözlemlenmektedir. Aşağıdaki videoda Fransız askerler Müslümanların mallarını yağmalayan Hristiyan milislere “alın gidin” diyor ve videonun 1,6. dakikasında Müslümanlara ait bıçaklara el koyuyor.
Orta Afrika’da görev yapan 1600 Fransız askeri ve 4400 Afrika Birliği askeri ülkedeki aşırı dinci Hristiyanların Müslüman halkı -gelecekte ülkede kendilerine yer olmayacak şekilde- tam teşekküllü bir infaz ve tehcire zorlamasına sessiz kalmakta, hatta çoğu bölgede katliama destek vermektedir. Basına sızan birçok resimde Fransız askerlerinin yağmacılara ve katliamcılara karşı hiç bir girişimde bulunmadığını gösterdiği gibi Fransız ordusunun bazı bölgelerde Müslümanların kendilerini savunmak için oluşturdukları güçleri dağıtmak için anti Balaka militanlarına destek verdiğini göstermektedir.[7]
yanan-cami-inca.jpg
Başkent Bangui Müslümanların yanan evleri ve camileri
 
bhaymglciaaqfgc.jpg
Müslümanların etlerini yiyen yamyam Hristiyan milisler
 
Neo Kolonyalizm ve Afrika: Krize Makro Bakış
Sömürgeciliğin altın çağını yaşadığı iddia edilen modern dönemlerde İngiltere dünyanın çeyreğini sömürmekteydi. 1914 yılında Avrupa müttefikleriyle beraber dünyanın %80’ini sömürmekteydi.[8]  Ancak oldukça maliyetli olan bu fiziki işgal ve klasik sömürü metodu Yeni Dünyanın temellerinin atıldığı BM, IMF, Dünya Bankası ve NATO gibi kurumların dünyayı tek elden yönettiği, medyanın küresel boyutta tekelleştiği günümüzde terkedilmiş yerine post-modern sömürü metodu olan Neo-kolonyalizm ihdas edilmiştir. Zenginliklerin akışı yine Doğu’dan Batı’ya doğru seyretmekte dönüşüm ve bilginin bir yığın insanlık dışı olarak görülen değerle beraber akışı ise Batı’dan Doğuya seyretmektedir. Artık ülkelerin sömürü için bir diğerini işgal etmesine gerek yoktur.
CIA tarafından hazırlanan ve daha çok ülkelerin “Yeni Dünya Düzeni” projelerine göre hangi konumda ve güçte bulunduklarına dair veriler içeren “World Factbook” kaynağına göre Orta Afrika Cumhuriyeti’nin doğal kaynakları elmas başta olmak üzere, uranyum, altın, petrol, hidro-güç ve kereste olarak tanımlanmıştır. Ülke bir koloni gücünün sahip olmak isteyeceği her zenginliğe sahiptir.[9] Orta Afrika sorununa sadece bu ülkenin ulusal sınırları içerisinde ve yerel aktörler üzerinden yapılan her okuma analistleri yanlış sonuçlara götürecektir. Kimin devlet başkanı olacağından,  elmas, altın ve petrolün kime ne yollarla ulaştırılacağına kadar hemen her şeyin Fransa tarafından belirlendiği bir ülkede krize mikro bakış yanında makro bakış da gereklidir. Mali, Nijerya, Etiyopya, Somali, Kenya ve daha birçok Afrika ülkesinde uluslararası toplumun neo-sömürgecilik yöntemlerini uygulamaya koymuş olduğu artık uzmanlık gerektirmeden rahatlıkla görülebilecek bir gerçektir. Bu çatışmanın temelde sadece bir Hristiyan-Müslüman çatışması olduğu iddiası aynı zamanda Fransa’ya Hristiyanlığın amaçlarına ve ahlakına göre davrandığı itibarını da verecektir. Oysa yıllarca beraber yaşayarak komşuluk yaptığı Müslümanları katleden bir anti Balaka aşırı Hristiyan militana göre yapılan kutsal bir şey olsa da bir Fransız için İncil ve Hristiyanlık sadece elmasa ulaşmak için basamak yapılacak kâğıttan kerpiçtir. Kapitalizmin din de dâhil her şeyi kullanmayı doğru bulan yaklaşımı İncil ve misyonerler de dâhil her şeyi metalaştırmaktadır. Bununla beraber çatışmanın bir inanç savaşı olmadığını söylemek de hem kapitalizmin bir din ve dünya görüşü olarak kabul edilmesi hem de bu çatışmada Hristiyan güçlerle işbirliği yapıyor olması açısından değerlendirildiğinde mümkün gözükmemektedir.
Orta Afrika Cumhuriyetindeki çatışma makro düzlemde aşağıdaki ülkelerle ilişkilidir.
  • Nijerya: Çatışmanın Nijerya’da da Hristiyan-Müslüman çatışması olması, ülkede de Fulani’ler başta olmak üzere Orta Afrika’daki etnik yapının ve kabilelerin aynılarının ve benzerlerinin olması, bu ülkenin de sömürü altında bulunmuş olması ve neo kolonyal yöntemlerle hala sömürülmesi, bu ülkede de diğer Afrika Misyoner şemsiyesinin ortak faaliyetleri ve Hristiyanlığın sonradan yayılmış olması, bu ülkenin de fakir olması nedeniyle kriz bu ülke ile ilişkilidir.
 
  • Mali: Çatışmanın Mali’de de uranyum başta olmak üzere kaynaklar üzerinden yürümesi, bu ülkenin de Fransız sömürüsü altında bulunması, bu ülkede de zenciler, Araplar ve Tuareglerdâhil farklı etnik kabile gruplarının olması, bu ülkede diğerlerine oranla oldukça azınlık olan Hristiyanların Fransa tarafından desteklenmesi nedeniyle kriz Mali ile ilişkilidir.
 
  • Çad: Afrika’da şu an Hristiyan misyonerlerin eğitimi ellerinde tuttuğu ekonomiyi ise Müslümanların yürüttüğü ancak Hristiyanların Fransa başta olmak üzere Batı’dan büyük destek gördüğü bir ülke. Bu ülke de Fransız neo kolonyal uygulamalarının etkisialtındadır, burada da diktatörlük hâkimdir.Bu ülkede de Hristiyan nüfus gelecekte Fransa’nın çıkarları gereği Afrika’nın de-İslamizasyonu çerçevesinde çatışmalara sahne olacaktır.
 
  • Etiyopya: Bu ülkede de kalabalık Müslüman nüfusa karşı Hristiyanlar iktidardadır, bu ülkenin de zenginlikleri sömürülmekte ve ülke Avrupalı turistlerin tatil ve safari mekânı olarak kullanılmaktadır. Bu ülkede de dini çatışma yanında yukarıda sayılan ülkelerde olduğu gibi etnik çatışmalar da yaşanmaktadır. Etiyopya ayrıca Somali işgaline de açık destek vermiştir.
 
  • Mısır: Hristiyan Kıptilerin Avrupa ve Amerika tarafından silahlandırıldığı ve ülke yasalarına göre diplomatik dokunulmazlığı olan kiliselerin neredeyse tümünün altının silah deposuna çevrildiği bilinen bu ülkede çatışma kaynaklar üzerinden değil siyasi sömürü üzerinden yürümektedir. Ülkedeki Hristiyanlar hem Mısır iç siyasetinde hem de Mısır’ın özellikle de İsrail ile ilişkilerinde Batı ülkelerinin çıkarlarını korumak amacıyla desteklenmektedir.
 
  • Kenya: Bu ülkede de Hristiyan yönetim Müslüman nüfusa tahakküm etmekte ve dini baskının yanında ekonomik ambargo uygulamaktadır. Sömürü kanunları Kenya’daki Müslümanları ülkenin asli unsuru olarak kabul etmemiş ve ilk dönemlerden başlayarak Müslümanlar yabancı olarak sınıflandırılmışlardır.[10] Aynı şekilde bölgedeki Batı çıkarları gereği Somali’yi işgal eden bir diğer ülkedir.
 
  • Somali:Bölgede hiç Hristiyan misyonerin giremediği tek ülke olan Somali halkının % 100’ü Müslümandır. Ülkede Batılı ülkelerin diğer yerlerde kullandığı gibi Sünni’ler karşı kullanabileceği Caferi-Şii azınlık da yoktur. Somali sömürü politikalarına direndiği için cezalandırılmakta ve ülke sürekli işgallere uğramaktadır. Fransa bu ülkede de etkin rol üstlenmektedir. Fransız donanması Şebab’a karşı savaşta Somali şehirlerini bombalamaktadır.
 
Yukarıdaki ülkelerin hemen tümünün ortak özelliğini 4 maddede toplamak mümkündür:
  1. Hristiyan-Müslüman çatışması/Hristiyan terörizmi
  2. Kaynakların sömürülmesi
  3. Fransa’nın açık müdahaleleri
  4. Dini çatışma yanında etnik çatışmaların da yaşanması ve birinin diğerine rahatlıkla evirilmesi
Afrika’nın Fakirliğinin Nedeni Zenginliğidir!
Ülke elmas ve altın başta olmak üzere birçok doğal zenginliğe sahip olmasına rağmen dünyanın en fakir 10 ülkesinden birisidir. Tarih boyunca zenginliğini güç ile koruyan en zengin ülkeler ile fakirliği işgale değmeyecek derecede sefil ülkelerin çatışmaların nesnesi olmadığı bilinen bir gerçektir. Zenginler ve güçlüler arasındaki 1. ve 2. Dünya savaşı hariç güçlü ülkelerin birbiriyle giriştikleri çatışmalar bu ülkelerin özellikle sömürge dönemlerinde fakir ülkelere karşı yürüttükleri askeri operasyonlara kıyasla çok daha azdır. Zenginliğini korumaya kudreti olmayanlar için zenginliğin bir afete döndüğünün en gerçekçi hikâyesidir Afrika. Dünyanın en kıymetli madeni elmas, altın ve petrol. Bunların tümüne sahip olan bu kıtanın dünyanın en fakir bölgesi olması küresel sistemin üretenler ve tüketenler dengesi ile bir dünya inşa etmiş olması ve hakların ancak güç ile alınıp yine güç ile muhafaza edilebileceği hakikati ile ilintilidir. Orta Afrika Cumhuriyeti ne klasik oryantalist Afrika bakışı ve görselleri ile çöllerden oluşur, ne de suyu hiç olmayan çorak topraklardan. Bu ülke her yıl sellerin yaşandığı, ormanlarının en büyük gelir kaynağı olduğu bir ülkedir. Çoğu insana göre en önemli doğal zenginliği su kaynakları olan bir ülkenin susuzluğu “West andThe Rest” ayırımında öteki olarak kabul edilenin eline İncilin verilip toprağının ve servetinin çalınması dolayısıyladır. Bu bakış açısına göre: Afrika’nın Hıristiyanlarının dahi Papa gözünde 2. Sınıf Hristiyan olması beyaz adamın Hristiyan’ının da kapitalist olmuş olmasındandır.Hiç kimse Hristiyan Batı dünyasının aşağılık kompleksli gözlerin bakarak kamaştığı ihtişamlı güneşinin yakıtının sadece Müslümanlar olduğunu düşünmemelidir. Afrika’nın Hristiyanlarına Hristiyan ağabeylerinin yaptığını düşman düşmana yapmamıştır. Papa için paranın dini yoktur. Misyonerlik sömürgeciliğin keşif kolu ve öncü birliğidir.
 
Medya Operasyonu ile Meşrulaştırılan Katliam
Ülkede Müslüman katliamını haklı çıkarmak amacıyla birçok basın kuruluşunda ve hatta insan hakları raporlarında çatışmanın kaynağı olarak gösterilen Seleka liderinin Ocak ayında iktidardan çekilmeyi kabul etmesine rağmen tehcir ve katliam politikasının dünyanın gözleri önünde devam etmesi asıl çatışmanın iktidar mücadelesinin tarihi bir hesaplaşma amacıyla Hristiyan fanatikler tarafından kullanıldığını göstermektedir. Bugün Orta Afrika’da yaşanan katliam yaklaşık bir yıl önce Seleka hareketinin ülkede iktidara gelmesi sonrasında başlayan yoğun medya operasyonları ile meşru bir zemine oturtulmuştur. Son 20 yılda İslami yönetimlerin iktidara geldiği her ülkede kadın haklarından dini özgürlüklere kadar her alanda yoğun insan hakları ihlalleri ve çeşitli katliamların yapıldığına dair basına trajik hikâyelerin yansıtılması benzer politikaların ürünüdür. Mesela Seleka grubu iktidara geldikten sonra Daylight Time gazetesinin 3 Nisan 2013’te yaptığı haberlerde[11] Hristiyanların katledildiği işlenmiştir. Ancak o dönem yapılan haberlerin hiç birinde öldürülen Hristiyanlara ya da yıkılan kiliselere ait hiçbir görselin basına yansımaması da dikkat çekicidir. Konu hakkında bir haberde de Hristiyanların İslami kanunların egemen olması korkusu yaşadığına değinilmiştir. [12]
 
İnsan Eti Yiyen Vahşi Hıristiyanlar ve Bir İstihbarat Kurumu Olarak BBC
Birçok uluslararası haber kaynağında ve raporda Müslüman Seleka üyelerinin saldırılarının Hıristiyan milislerin saldırmasına neden olduğu iddia edilerek yapılan etnik temizlik ve katliamlar aklanmaya çalışılmaktadır. Bu anlamda BBC tarafından geçtiğimiz haftalarda yapılan bir haber özellikle dikkat çekicidir. Türkiye’de birçok Müslümana göre “gayri ahlaki yayınlar ve sol cenahın etkisi nedeniyle İslam karşıtı haberler yaptığı iddia edilen BBC” öldürdüğü Müslüman’ın uzuvlarını yiyen yamyam Hristiyan’ın ailesinin Müslümanlar tarafından öldürüldüğünü ve bu nedenle intikam aldığını belirterek olayı haklı göstermeye çalışmıştır. BBC’nin 150 bin insanın katledildiği Suriye’de tüm ailesi imha edilip eşine ve çocuklarına tecavüz edilen ve bundan dolayı öldürdüğü Esed askerinin ciğerini ısıran eski Esed askerinin haberini tüm Suriyeli direnişçilere mal ederek sürekli haber yapması kanalın istihbaratlar güdümündeki faaliyetlerine yönelik iddiaları güçlendirmektedir. (Hazırlayan: Abdulkadir ŞEN / INCANEWS)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder